Dünya Diyabet Günü’nde Çocukların Durumu

*Çocuk Hareketi Sağlık Komitesi Başkanı – Hukukçu Hekim Türkü Yağmur Nehir Kip

14 Kasım Dünya Diyabet Günüydü.
Bu tarih, sadece bir takvim notu değil; aynı zamanda milyonlarca kişinin günlük mücadelesini hatırlamamız için bir çağrıdır.
Çünkü diyabet, yalnızca bir sağlık sorunu değildir. Bir yaşam biçimini, bir hastanın geleceğini, bir ailenin umutlarını doğrudan etkileyen bir durumdur.

Diyabet Nedir, Neden Çocuklarda Önemlidir?

Diyabet, vücudun insülin hormonunu yeterince üretememesi ya da etkin kullanamaması sonucu vücudun kan şekeri değerlerinin normalin üzerinde seyretmesine neden olan kronik bir metabolik hastalıktır.
Kronik bir hastalık olması nedeniyle daha çok yaş almış erişkin bireylerin hastalığı olarak bilinse de diyabetin yaşı yoktur.
Tahmin edilenlerin çok daha üstünde çocuğun da hayatı etkilenmektedir.
Dünyada her yıl yaklaşık 1,2 milyon çocuk ve ergen diyabet tanısı alıyor.
Bağışıklık sisteminin pankreas üzerindeki olumsuz etkisiyle gelişen tip 1 diyabet çocuklarda en sık görülen diyabet türüdür.
Özellikle şişman ve hareketsiz çocukların artışı ile beraber tip 2 diyabetli çocuk sayısı da her geçen gün artmaktadır.
Henüz kalem tutmayı yeni öğrenen, teneffüslerde koşmayı seven, hayalleriyle dolu minik bedenler…
Ne yazık ki onlar, günlerini insülin iğneleriyle, parmak delikleriyle, sürekli ölçümlerle, farklı beslenme düzenleriyle geçirmek zorunda kalıyorlar.

Çocuklarda Diyabet Riski, Belirtiler ve Erken Tanı

Diyabet her yaştaki çocukta görülebilen, çocukluk çağının en sık görülen kronik hastalığıdır.
Bu dönemlerde bağışıklık sisteminde ve hormon düzeylerinde yaşanan değişiklikler, diyabet gelişimini tetikleyebilmektedir.
Ailelerin, diyabetin erken belirtilerini tanıması bu süreçte hayati önem taşır.
Sık idrara çıkma, aşırı susama, gece alt ıslatma, ani kilo kaybı, yorgunluk, halsizlik, iştah artışı gibi bulgular genellikle vücudun yükselen kan şekerine verdiği ilk tepkilerdir.
Bu belirtiler zaman zaman enfeksiyonlarla ya da büyüme dönemiyle karıştırılsa da, birkaç gün içinde belirginleşen ve geçmeyen semptomlar mutlaka ciddiye alınmalıdır.
Aileler bu tür şikâyetleri fark ettiklerinde gecikmeden aile hekimine, çocuk doktoruna ya da çocuk endokrinoloji uzmanına başvurmalıdır.
Bir kan şekeri ölçümü bile erken tanı için yeterli olabilir.
Erken tanı, yalnızca diyabetin yönetimini kolaylaştırmakla kalmaz; aynı zamanda hayati risk taşıyan diyabetik ketoasidoz gibi ciddi tablo ve komplikasyonların önüne geçilmesini sağlar.
Erken fark edilen bir diyabet vakasında, çocuğun yaşam kalitesi çok daha yüksek olur.
Hem tıbbi hem de psikososyal destekle çocuk, sağlıklı akranları gibi eğitimine, oyununa ve hayallerine devam edebilir.

Türkiye’de Durum

Türkiye’de, 18 yaş altı çocuk ve gençlerde Tip 1 Diyabet tanısı alanların sayısı yaklaşık 30 000 olarak bildirilmektedir.
Okul çağındaki çocuklar arasında, ülkemizde yaklaşık 21 000 diyabetli öğrenci bulunduğu; görülme sıklığının yaklaşık 100.000’de 10 düzeyinde olduğu ifade edilmektedir.
Ayrıca her yıl yaklaşık 2 000 çocuk yeni Tip 1 Diyabet tanısı almaktadır.
Bu veriler, diyabetin artık yalnızca erişkinlerin değil; çocukların yaşamını da doğrudan etkileyen önemli bir halk sağlığı sorunu olduğunu açıkça göstermektedir.

Sağlık Sisteminde Karşılaşılan Gerçekler

Diyabetli bir çocuğun yaşamını sürdürebilmesi için, düzenli takip, ilaç erişimi ve ekipman hayati önemdedir.
Doğru destekle, doğru eğitimle, tam anlamıyla sağlıklı bir yaşam ve başarı dolu bir gelecek sürdürebilir.
Ancak sahada şu sıkıntılar dikkat çekmektedir:
İnsülin pompası, sürekli glukoz ölçüm sensörü gibi modern teknolojilere erişim hâlâ kolay değil.Cihaz ve sarf malzemelerinin geri ödeme süreçleri uzun ve karmaşıktır.
Özellikle kırsal bölgelerde, çocuk doktoru sayısı yetersiz, çocuk endokrinoloji merkezlerine erişim sınırlı.
Bazı aileler sağlık hizmetine ulaşmak için önemli mesafeler kat etmek zorunda kalıyor.
Okullarda, diyabetli çocuklar için bireysel sağlık takibi, uygun insulin/öğün planı ve acil müdahale imkânları yeterince yaygın değil.
Oysa diyabet yönetiminde teknolojiye ve desteğe erişim bir “lüks” değil, bir yaşam hakkıdır.

Eğitim, Sosyal Yaşam ve Psikolojik Etkiler

Diyabet sadece düzenli sağlık muayenesi olmak ve tedavilere uyum sağlamak ile ilgili bir mesele değildir.
Uzun süreli tedavi, beslenme kısıtlamaları, sürekli takip gerekliliği; çocuğun özgüvenini, okul başarısını, sosyal ilişkilerini de doğrudan etkiler.
Düşünün; gece boyu kan şekeri dengesiyle boğuşan bir çocuk, sabah uykusuz ve yorgun şekilde okula gittiğinde, matematikteki dikkat hatası sadece bir “not” meselesi değildir.
Bir çocuğun sürekli ölçüm yapmak zorunda kalması ve akranlarının özgürce tükettiği yiyeceklerden kaçınması, arkadaş ortamında kendini “farklı” hissetmesine neden olabilir.
Hipoglisemi riski nedeniyle spor etkinliklerinde çekingen olabilir; sınıfta kan şekeri dalgalanması yaşadığı zaman dikkat ve öğrenimi etkilenebilir.
Bu, sağlıkla eğitimin, sosyal çevreyle psikolojinin nasıl iç içe geçtiğinin somut bir örneğidir.

Ne Yapmalı? Politika Önerilerimiz

Biz, çocuk hareketi olarak biliyoruz ki sağlık politikaları yalnız hastalığı tedavi etmeyi değil, yaşamı kolaylaştırmayı da hedeflemelidir.
Diyabetli çocuklarımızın sağlık hakkı eşit, ücretsiz ve sürdürülebilir biçimde korunmalıdır.
Bu kapsamda önerilerimiz şunlardır:
Diyabet hastalığı takip ve tedavisi ile ilgili SGK kapsamı genişletilmeli; sensör, insülin pompası ve sarf malzemeleri çocuklar için tamamen ücretsiz olmalıdır.
Her okulda “diyabet dostu okul” uygulaması hayata geçirilmeli; öğretmenler, okul personeli ve idareciler diyabet yönetimi konusunda eğitim almalıdır.
Okullarda şeker ölçümü yapılması ve acil durumlara müdahale imkânı sağlanmalıdır.
Ailelere psikososyal destek sunulmalı; diyabetin yaratabileceği duygusal, sosyal ve akademik etkilerle başa çıkabilmeleri için danışmanlık ve destek grupları yaygınlaştırılmalıdır.
Yerel yönetimler, eğitim kurumları ve sağlık kurumları işbirliğiyle çocuklarda sağlıklı beslenme, hareketli yaşama ve erken tanıya yönelik programlar yürütülmelidir.
Diyabetli çocukların spora, sanata ve sosyal yaşama eşit erişimi güvence altına alınmalıdır.
Diyabetli çocuk sayısı, insidans ve prevalans verileri yıllık olarak izlenmeli, bu veriler kamuoyuna açık şekilde yayımlanmalıdır.
Böylece kaynak planlaması ve politikalar daha iyi hedeflenebilir hale gelecektir.

Geleceğe Dair

Dünya Diyabet Günü, yalnızca mavi bir daire sembolü değildir. Bu gün, hepimize “bir çocuğun yaşamında fark yaratabilirsin” mesajını verir.
Bugün diyabetli bir çocuğa eşit sağlık hizmeti sunamıyorsak, yarın onun potansiyelini de kaybediyoruz demektir.
Diyabetli çocuklarımızın güçlü, üretken ve mutlu bireyler olarak topluma katılması, doğru sağlık politikalarıyla mümkündür.
Bu Dünya Diyabet Günü’nde, çağrımız nettir: Hiçbir çocuk, hastalığı nedeniyle eğitimden, oyundan, gelecekten mahrum kalmamalı.
Her çocuğun sağlıklı bir yaşam hakkı, devletin ve toplumun ortak sorumluluğudur.
Bugün mavi bir ışık yakalım ama sadece sembolik değil, kalıcı çözümlerle.
Çünkü her çocuk, sağlıklı, güçlü ve umut dolu bir geleceği hak ediyor.


sitesinden daha fazla şey keşfedin

Son gönderilerin e-postanıza gönderilmesi için abone olun.

Yorum bırakın

sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin